İnsanlık tarihinde Afrika, Asya ve Avrupa arasında on binlerce yıldır bir köprü görevi gören Anadolu, medeniyetin ilk dönemlerinden itibaren yoğun bir yerleşime sahne olmuştur. Bu nedenle Kültür Tarihi içinde Anadolu’nun vazgeçilmez bir yeri vardır. En eskileri günümüzden yaklaşık olarak on iki bin yıl öncesine tarihlenen ören yerleri arasında yakın bir geçmişte keşfedilen ve insan kültür tarihinin başlangıcını yeniden tartışmaya açan Şanlıurfa’daki Göbeklitepe ören yeri Anadolu’da günümüze değin tespit edilenler dışında henüz keşfedilmeyi bekleyen daha nice ören yerinin bulunduğunu göstermektedir. Dünyada arkeolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesinde söz konusu ören yerlerinde yapılan araştırmalar birinci dereceden katkıda bulunmuş, bu sayede Anadolu, dünya kültür tarihinin yanı sıra arkeoloji bilim tarihinde de hatırı sayılır bir yer elde etmiştir. Çanakkale’deki Troia, İzmir’deki Bergama, Efes, Aydın’daki Priene, Miletos, Ankara’daki Gordion, Çorum’daki Hattuşaş gibi, her biri ait olduğu dönemde birer başkent olan antik kentler yüz yılı aşkın bir süredir kazılmaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde kültür varlıkları sadece karada değil deniz altında da bulunmaktadır. Anadolu, dünyada su altı arkeolojisi alanında gerçekleştirilen en erken kazı ve araştırmalara da ev sahipliği yapmıştır. Su altı kültür varlıklarının gün yüzüne çıkarılması konusundaki araştırmaların sayısı günümüzde artarak hiçbir ülkede olmadığı kadar yüksek bir sayıya ulaşmış durumdadır.

Tarih öncesi ve tarihi devirlere ait yaklaşık on iki bin yıllık bir dönemi kapsayan sayısız tür ve çeşitteki kültür varlıkları ülkenin her köşesinde bilimsel araştırmalara konu olmaktadır. Tüm bu çalışmalar sonucunda tespit ve tescil edilmiş sit alanı sayısı 2015 yılı sonu itibarı ile 14.840, taşınmaz kültür varlığı sayısı 100.000’e ulaşmıştır. Toplamda korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı sayısının 114 bini aşmış olduğu görülmektedir. Bunlar arasından 13’ü UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmiş durumda olup 62 tanesi geçici listeye alınmıştır.

2015 yılı verilerine göre Kültür Bakanlığı ve Türkiye’deki üniversitelerin ortaklaşa yürüttüğü arkeolojik kazı sayısı 120, yüzey araştırması sayısı 86, Kültür Bakanlığı ve Yabancı ülke üniversite ve kurumlarının ortaklaşa yürüttüğü kazı sayısı 36, yüzey araştırması sayısı 13, Kültür Bakanlığı’na ait arkeolojik kazı sayısı 54, kurtarma kazısı sayısı 209, Bakanlık izniyle yürütülen su altı araştırma çalışması 4, Kamu Yatırım alanlarında gerçekleştirilen kazı çalışması 23’tür Tüm bu veriler ışığında 2015 yılında Türkiye’de 545 arkeolojik kazı ve araştırmanın gerçekleştirildiği görülmektedir.

2015 yılı verilerine göre ülkemizde Kültür Bakanlığı’na bağlı müze sayısı 193, özel müze sayısı 211’dir. Tüm müze ve koleksiyonlardaki taşınabilir kültür varlığı (eser) sayısı ise yaklaşık olarak 3 milyon 235 bin olarak belirlenmiştir.

Uygarlık Tarihi içerisinde en erken dönemlerden itibaren önemli bir yere sahip olmuş olan ülkemizin Kültür Varlıkları konusundaki çeşitliliği en önemli “doğal zenginliğimiz” olarak değerlendirilmelidir. Kültür varlıklarının burada belirtilen niceliği kültür, bilim ve turizm alanlarındaki en önemli kaynaklarımızdır. Bunların incelenmesi, belgelenmesi, tescil edilmeleri, müze ve ören yerleri oluşturularak tanıtılmaları bu kaynağı değerlendirmenin en önemli yollarıdır. Bununla birlikte kültür varlıklarının nitelikli bilimsel yöntemler kullanılarak koruma ve onarımlarının yapılması en az bu alanlar kadar önemli bir konudur. Bizler için bir gurur tablosu olan bu veriler aynı zamanda başka hiçbir ülkede olmadığı kadar zor bir koruma görevini de beraberinde getirmektedir. İnsanlığın ortak mirası olan bu kültürel varlıkların korunması, tanıtılması, toplumun bilinçlendirilmesi amacı ile UNESCO’nun 17 Ekim-21 Kasım 1972 tarihleri arasında Paris’te toplanan Genel Konferansı’nda 16 Kasım 1972 tarihinde “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” kabul edilmiştir. Ülkemizin de 14/04/1982 tarih ve 2658 sayılı yasa ile bu sözleşmeye katılması uygun bulunmuş 23/05/1982 tarih ve 8/4788 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanarak 14/02/1983 tarih ve 17959 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Kültür varlıklarının korunması ülkemizde 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları’nı Koruma Kanunu ile gerçekleşmektedir.

Kültür varlıkları ilgili yasada taşınmaz ve taşınabilir olmak üzere iki ana bölüme ayrılmaktadır. Taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve onarımı büyük ölçüde mimarlık ve mühendislik bilimlerinin alanı içerisinde yer alır. Üniversitelerin mimarlık fakültelerinde yer alan restorasyon bölümleri bu konuda uzman yetiştirmektedir. Mimari restorasyonun temel hedefi taşınmaz kültür varlığının yapısal durumunu statik bakımdan güçlendirmek ve yok olan bölümlerini özgün biçimine dönüştürmektir. Bununla birlikte taşınmaz kültür varlıklarına ait duvar resim ve süslemeleri, ahşap aksamlar, çini süslemeler, mozaikler gibi yapısal işlevi olmayıp süsleme ve dekorasyon işlevi olan bölümlerin koruma ve onarımı farklı bir uzmanlık alanıdır. Birçoğu toprak ya da sualtından çıkarılan taş, metal, seramik, ahşap, cam, deri, lif gibi maddelerden yapılmış taşınabilir kültür varlıkları ve taşınmazlara ait yukarıda sayılan unsurların koruma ve onarımı Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Alanına girmekte olup Konservatör ünvanı bulunan kişilerin uzmanlık alanıdır.

Ülkemizdeki üniversitelerde yüzlerce arkeolojik kazı ve araştırmayı yürüten onlarca arkeoloji bölümü ve sayıları binlerle ifade edilen taşınmaz, milyonlarla ifade edilen taşınır kültür varlıkları bulunmasına karşın bunların korunması işini yürütecek, alanında uzman meslek elemanı ve Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım bölümü sayısı oldukça azdır. Oysa gerek arkeolojik kazılarda gerekse müzelerde yasal olarak koruma uzmanlarının görev alması gerekmektedir. Bu alandan mezun meslek elemanı sayısının azlığı koruma çalışmalarının yurt dışından gelen geçici elemanlarla yürütülmesine veya bu çalışmaların gerçekleştirilememesine neden olmaktadır.

Ülkemizdeki müzelerin birçoğunda koruma laboratuvarı bulunmamakta, 2014 yılında kurulmaya başlayan Bölge Laboratuvarlarında yeterli sayı ve deneyimde personel yer almamaktadır. Öte yandan sayısı milyonlarla ifade edilen taşınır kültür varlığının korunması süreklilik gerektirmekte, her yıl yeniden denetlenmelerini de içermektedir.

Bu değerlendirmeye göre, sayıları artma eğiliminde olan arkeolojik kazı ve araştırmalar ile mevcut müze ve ören yerleri düşünüldüğünde, ulusal ve uluslararası yasalar ve kabul edilmiş ilkeler gereği kültür varlıklarının korunması konusunda elemanların yetiştirileceği ve araştırmaların yapılacağı yüksek öğretim kurumlarının gerekliliği açıkça görülmektedir.

Günümüzde koruma biliminin dünyada geldiği nokta disiplinler arası çalışan, koruma etik ve felsefesi, malzeme bilimi, kimya ve müze bilim arasında yer alan oldukça dinamik bir yapıya sahiptir. Bölümümüz bu temel hedefler doğrultusunda uluslararası işbirliğine açık, yeni fikir ve uygulama alanları oluşturmayı hedefleyen, koruma biliminin tanıtılması, yaygınlaştırılması, Türkçe terminolojinin ve koruma etiğinin oluşturulması, Türkçe literatüre eserler kazandırılmasını temel hedefleri arasında görmektedir. Koruma çalışmalarında yeni teknolojilerin uygulanması konusunda araştırma yapmak, kimya ve fizik alanlarının koruma bilimindeki etkinlik alanlarını genişletecek araştırmalara öncelik vermek vazgeçilmez hedefimizdir.

Adaylarda Aranılan Nitelikler

–Mesleki uygulamalar için gerekli el becerisine sahip olmak

–İyi derecede görsel belleğe sahip olmak

–Çizim yeteneğine sahip olmak

–Estetik görüş ve yaratıcılığa sahip olmak

–Dikkatli ve sabırlı olmak

–Temel kimya ve fizik bilgisine sahip olmak

–Yabancı dildeki (Almanca, İngilizce) mesleki yayınları anlayıp irdeleyebilecek derecede yabancı dil bilmek.

Mezunlara Verilen Diploma ve Ünvan Nedir?

Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü’nü başarı ile tamamlayanlar Lisans Diploması ile “Konservatör-Restoratör” unvanı alırlar.

Mezunların Çalışma Alanları Nelerdir?

Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü mezunu olanlar Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Müdürlüğü’ne bağlı müze ve koruma laboratuvarlarında, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı ilgili birimlerde, özel müzelerde, arkeolojik kazılarda ve özel restorasyon projelerinde çalışabilirler.